Tübitak Bilgem Yazılım Teknoloji Enstitüsü Anılarım

İbrahim Sarıçiçek
8 min readApr 18, 2022

2006'da ilk işe girişime önayak olan ve ilk yöneticim Bay Bn., sanırım 2009 ya da bir iki sene sonrası olabilir o zamanki ismi Tübitak G222'de eski şirketten ayrılıp bu birime geçmişti. Benim de o birimde çalışmam için başvuru yapmamı önermişti. İlk kez coğrafi bilgi sistemleri ile ilgili birim açılmış, daha yeni proje alınmaya başlanmıştı.

Başvurdum, bir sürü mülakat sonrasında birimin başı beni odasına çağırıp, “seninle çalışmak çok isteriz, ama şehir plancısısın, mühendis değilsen burada ne yükselirsin, ne de mühendisler kadar ücret alırsın” dedi. Ben de gitmedim tabi ki.

Sonra Bay Bn. 2012'de başka bir Tübitak biriminde müdür yardımcısı olup yine çalıştığı kuruma başvurmamı istedi. Önce bir hafta bir projede dış kaynak olarak görev aldım sonra başvurdum, kabul edildim. Bu sefer de maaşta anlaşamadık. Brüt ücret muhteşemdi ama nete vurunca çalıştığım şirketin üstüne çıkamadı. Giremedim. Teknoloji geliştirme bölgesinde bir şirkette çalıştığım için maaşım gelir vergisinden muaftı. Bir hafta da kendi şirketimden izin alıp beleşe çalışmış oldum.

Sonra darbe girişimi oldu ve birçok kurum gibi Tübitak’da bazı yapısal değişikliklikler yapılmış. Artık şehir plancı olmak yükselememek ve ücrette bir dezavantaj yaşamaktan çıkmıştı. Bu sefer ilgili birimde çalışan bir arkadaşım başvurmamı istedi ve resmi başvuru yöntemlerini anlattı. Kendi şirketimde de çok mutsuzdum. Ama çok mutsuzdum. Bir kez daha söyleyim, çok mutsuzdum. İnsan şirketini değil yöneticisini bırakır derler, gerçekten öyleydi.

Daha önce sürekli kabul aldığım için bu sefer çantada keklik gibi görüp Tübitak’a tekrar başvurdum ve sonucu bekledim. Aman Tanrım! Üniversitede not ortalaması limiti getirmişler. 0.02 puanla görüşmeye bile çağırılmadım. Kendi şirketimde de işleri ağırdan alıyordum, ayrılacağım için mevcut projeye çok dahil olmak istememiştim, çok acı oldu. Öngörüsüz, empati yoksunu yöneticileri sevmek zorunda hissetmeye başladım tekrar. 1 sene sonra yeniden ilan açıldı başvurdum ve bu sefer kabul aldım.

Kabul maili geldiğinda koşarak gülücüklerle istifamı bastım. Patronla çıkış konuşmam çok garipti. Levent Aydoğan Bey, tam ben çıkış sebeplerimi anlatmaya başlarken, “dur, buradaki sorunları hepimiz biliyoruz, gel seni ve geleceğini konuşalım” dedi. Unutamıyorum. Tübitak’da başıma gelebilecekleri ve baş etme yöntemlerini anlattı. Kral hareketti, net!

Teknik mülakatlara daha sonra iş arkadaşım olacaklar girdi. Yazılım konusunda çok istekli ama cbs biriminde bu konuda çok iş olmayabiliyor, mutsuz olabilir gibi bir not düşmüşler, yıllar sonra gördüm. Şansıma cbs biriminde olmadım.

Teknik ve teknik dışı bir sürü mülakattan sonra seçilenlerden birisiydim, başladım. Bilgisayarım masam, odam hazırdı. Oryantasyon muhteşemdi. Tanıdığım arkadaşlarımın biriminde olacağımı sanmıştım ama değildi. Biraz hüzün biraz da zaten sevdiğim ve kopmak istemediğim iş olan yazılım geliştirme ile ilgili bir birimde olacaktım.

Tek gariplik, her konuda Microsoft ve Atlassian ürünlerine muhtaç bırakılmış olmaktı. Pardus’u geliştiren kurumdaydım ama Windows bir makine geldi önüme.

Hemen ilk yöneticim Bay T. ile tanıştım. Sonra günde iki kere odasına gidip “evet ne yapıyoruz?” diyerek bolca darladım. “Sen bir alış, sürece hakim ol, bakarız” dedi. Yine de darladım.

Tam o ara Postgresql konferansı düzenliyorduk. Devlette kaynak bittiği için ve döviz sorunu olduğu için tüm kamu kurumları kendilerince ücretsiz ama aslında açık kaynak kodlu olan ürünlere yönelmişti. Ülkedeki döviz sorunu benim de Tübitak’a girmemi sağlamıştı. Çünkü Postgresql cbs eklentileri konusuna hakimdim, bu konuda bir sürü eğitim vermiş ve projede bulunmuştum.

Ahanda konferans sunumum. Dünyanın en büyük katılımlı Postgresql konferansıydı bu arada. Respect!

Konferans web sitesini yaptım, konferansta amele gibi çalıştım ve bir de konuşma yaptım. Konferans sonrasında Bay T., odasında web sitesi işi yapmak ve konferans ameleliğini eleştirmeden kabul ettiğim için bolca övgüde bulundu, ilginç :). Niye anlattım? Fazla gocunmadan iş yapmak lazım galiba, bunu anlamıştım ve yeni bir proje geliştirmede bana güvenmelerini sağlamıştım.

Eski firmamda geliştirmek istediğim bir ürün vardı aklımda. Bay T.’yi bu konuda çok darladım, başlayalım, yapalım, geliştirelim diye. O da durumu Enstitü Müdürü’ne aktarmış.

Özel firmalara verilen destekler gibi Tübitak içinde de arge projeleri yapılabiliyormuş. Coğrafi büyük veri gösterimi ile ilgili bir proje yazdım, kabul edildi ve başladık. Sonra Bay T. belki haklıydı belki haksızdı, tüm görevleri elinden alındı, o da istifa etti, gitti. Artık kurumda daha afiili birisi olan Bay K. ile çalışmaya başladık.

Bay K. da ya bana ya projeye inandı bir şekilde. Beni darladı, ki bu sevdiğim bir şeydir. Ürünün gelişmesi için çok çaba harcadı, bana da harcattı. Kurumda kimse ama hiçkimse bana teknik ve yazılım konusunda yardımcı olmadı, maalesef! Kimsenin zorunlu işi değildi, bir arge projesiydi ve kimsenin kafasında ne geliştirileceği tam oturmamıştı. Oda arkadaşım da “sen kod yazmayı biliyon mu ya ehüehü ehü” diyen biriydi mesela.

Bir kaç ay içincde ortaya bir ürün çıkınca, kamu kurumlarına pazarlama için gitmeye başladık. Mevcut projeleri biten ve aynı departmanda olmasa da teknik olarak yakın olduğumuz bir arkadaş da projeye dahil oldu. Üniversite öğrencileri ile proje konusunda ortak çalışmaya başladık. Hatta Suriyeli bir eleman bile verdiler. Eleman bölüm birincisiymiş ama çok anlaşamadık. Açıkçası aman kalsın diye de çok uğraşmadım. Okuyorsan kusura bakma dostum, memleketimde evladına saçını süpürge eden anaların, ekmek parası için didinen babaların evlatları dururken senin çalışmanı anlamsız buldum. Başarılı olsan amenna, bir de üstüne başarısızdın!

Hem Bay K.’nın birçok yerde tanıdıklarının olması hatta direk kurumlardan işlerin O’na gelmesi, hem Tübitak’dan geldiğimizi duyduklarında kamuda tüm kapıların sonuna kadar açılıyor olması sayesinde çok sunum yaptık. Ama tüm kurumlar ürünü ücretsiz istiyordu. Haklılardı da, kamu kaynakları ile geliştirmiştik. Neden satıyorduk ki?

Kuruma hiç para kazandırmayan ama her yerde aktif bir adam olmuştum proje sayesinde. Kuruma para kazandırmamak ilginç bir yorum gibi gelebilir. Ama bize vurgulananan, çalıştığımız birimde kamudan kaynak gelmediği ve ücretlerin projeler ile ödendiği yönündeydi. Bu yüzden birçok arkadaşım gibi ben de iş geliştirme yapma zorunluluğu hissediyordum. Aktif projesi olmayanlara bedava çalışıyor muamelesi yapılabiliyordu.

Ünlü düşünür, feeelozof Teoman’ın dediği gibi “Her güzel şey bitermiş”. Pandemi başladı. İlginç bir şekilde vizyonlu yöneticiler uzaktan çalışabileceğimize kanaat getirdi. En civcivli kapanma zamanlarında performansımız artmıştı. Nasıl mı anlaşıldı? CMMI 5 vardı kurumda, deli gibi ölçümler ve bu konuda çıktılar, iyileştirmeler vardı. Teslimler hızlanmıştı.

Bir de o dönemden hemen önce projeye yeni mezun ama aşşırı cevval Bay O. katıldı. Adamdan bir istedik beş yaptı. arayüzü yaptı, backendi yaptı, ci/cd çözdü, projeye dahil olan part-time öğrencilere mentorluk yaptı. Yaptı da yaptı. Kurumda bir senior arkadaşım, ben, Bay O. ve iki part-time çalışan öğrenci, çocuklar gibi şendik.

Bir gıcık durum daha oldu, Bay K. ayrıldı. Bay K. çok empatik birisiydi. Herkesi çok iyi tanır, kimin neler başarabileceğini çok iyi bilir, herkesle diyaloğu iyi tutar, bir yandan da işleri iyi yönetirdi. Proje öksüz ve yetim kaldı. Açıkçası projeyi oluşturan, dokümante eden, başvuran, sunan, yazılım geliştirmeye başlayan, zamanı yöneten ve Bay K. ile pazarlamaya giden birisi olarak pazarlamaya kendi başıma devam etmek istemedim. Bu benim görevim değildi. İş geliştirme de maalesef bilgisiz, ilgisiz ve aşırı yetersizdi.

Görüştüğümüz özel şirketler de maalesef projeyi dinlemek ve ortak geliştirmek yerine Tübitak ile bir olup kamu kurumlarından kolayca iş alma derdine düşmüşlerdi.

Pir Sultan Abdal’ın bir sözü var. “Bozuk düzende sağlam çark olmaz!”. Net safsata. Kurumları oluşturan insanlardır. O çarkları oluşturanlar da insanlardır. Sağlam çark, diğer çarkı da düzgün çalıştırır. O zaman sistem düzgün çalışır. Önemli olan o sağlam çark olabilmektir, bütün olumsuzluklara rağmen. Sağlam çark olmaya çalıştım hep.

Abartmayım ama bilenler bilir; Carto, Aspectum ve hatta MapBox ayarında bir uygulama olan Batuta’yı çıkartmıştık. Birkaç kamu kurumunun büyük projelerini çözen bir yazılımevi durumuna düşmüş bir kurumda, arge ürünümüz pazarlanmayı bekliyordu. Ama belki hayatımda ilk kez üstüme vazife olabilecekken isteksiz davrandım ve ürürünü pazarlamak için yırtınmadım.

Bunda pandeminin ve ülkenin geldiği ekonomik durumun da payı vardı. Kamu, yalnız çok elzem işlere kaynak ayırıyordu. Mesela teknik olarak incelememiz istenen ve kamu arazilerinin özelleştirilmesini hızlandıracak projeler !!!

Bu arada geliştirdiğimiz BATUTA ürünü ile ilgili yazılarım;

İngıliçççesi;

Aralara not olarak ekleyim. Tübitak’da ne bir arkadaştan, ne bir yöneticiden hiçbir siyasi yorum, siyasi olumlu-olumsuz görüş, siyasi mobbing görmedim. Herkes işinin en iyisini teknik olarak yapma derdindeydi, tek konuşulan konular teknik olarak neyi nasıl çözümleyeceğimizdi. Ve bu konuda çok da iyiydik. İnsan kaynağı o kadar iyiydi ki maalesef benden önce ve sonra yurtdışına ya da yurtdışı kaynaklı şirketlere çok insan gitti. Benim Tübitak’a girmemi sağlayan ve başvuru ilanlarını ve ipuçlarını paylaşan arkadaşım da dahil bu duruma.

Postgres’den sonra düzenlediğimiz, mevcut altyapılarımızı anlattığımız ve tüm masraflarını karşılayarak gerçekleştirdiğimiz konfreans uluslararası sunum yapanların da olduğu bir konferanstı ve yurt dışından gelenler bizim yaptıklarımızdan bir gıdım daha fazlasını bilmiyorlardı. Bu sefer konferansta görevim yurtdışından gelenlerle ingilizce konuşup onları hoş tutmak olmuştu. Neyse…

Genel bir sorun vardı ARGE yapmıyoruduk, GE yapıyorduk. Ve eski şirketimden de bu yüzden ayrılmıştım bir anlamda. Bay K. da ayrılınca projenin gereksiz olduğu ve önemli olanın kamudan alınan işlerin olduğu ve çocuk gibi oyun oynayıp debelendiğimize dair yorumlar oluşmaya başladı. Yazılımevi haline geldiğimiz projeler para getiriyordu sonuçta, biz ise harcıyorduk.

Çok rahatsız oldum, çok. Enstitü ve bağlı olduğumuz bir üst kurum ve yöneticilerince çok yüceltilmemize rağmen kurumumda yazılımevi gibi davranmayıp sıfırdan bir ürün geliştirip pazarlamaya çalışmanın anlamsız olduğu görülmeye başlanmış meğer.

Hatta bağlı olduğumuz bir üst kurum yöneticileri, ilgili proje ile bir şirket kurup, spinoff olanağının bile olduğunu bana söylemesine rağmen (asla inanmadım ama söylediler işte bir toplantıda) kendi kurumumda iplenmemek yüzünden “ille dostun bir tek gülü yaraladı beni”.

Abbas yolcu o zaman.

Kurumdan ayrılmak isteğimi bildirdiğim an, “hemen gidebilirsin” dediler. Bunu bana bir iyilik olsun diye önerdiler, yanlış anlaşılmasın. Ama hislerim çok düşünülmedi sanırım, hemen gitmesi uygun olan bir adamdım bu durumda.

Bir üst kurumun başkanı ayrılan herkesle görüştü, benimle görüşmedi. Ayrıldıktan sonra mail attım; benden sonra BATUTA’nın belki de geliştirilmeyeceğini ve kamu kaynakları ile geliştirilen bu projenin açık kaynak kodlu hale getirilmesi gerektiğini mail attım. Bu konuda taşın altına elimi koyacağımı belirttim. Cevap gelmedi.

Acaba içten içe bu şarkı mı söyleniyordu bana karşı?

Tübitak’da çalışmak prestijli bir durumdu, etrafımdakiler neler yaptığımı çok merak ediyordu. Ayrıca siyasi bir bağlantım ya da açıkça belirttiğim bir görüşüm olmamasına rağmen nasıl kuruma kabul edildiğim de çok sorgulanıyordu. Üstte belirttim, teknik bilgi (yani bildiğimiz liyakat işte) dışında bir kayırma görmedim, duymadım. Belki vardır, illaki vardır, kesin vardır, ama birebir şahit olmadım. Sonuç, bir konuda iyiydim ve Tübitak’ın o konuda birine ihtiyacı vardı. Benim gibi birçok kişi de aynı durumdaydı.

Hatta işe alım süreci bence muhteşemdi. Öğrenciler staja alınıyor, beğenilenler part-time çalışmaya başlıyor, yine beğenilenler full-time çalışmaya geçiyor ve beğenilenler resmi kabul süreci başlıyordu. Resmi kabul süreci de zaten tümü online ve herkese açık. İngilizce bilgisi, not ortalaması, iş deneyimi, üniversite sınavı başarı sırası bilgilerinden bir hesaplama sonucunda limitin üstünde iseniz kabul ediliyordunuz. Bu hesaplamadan başarısız biri çok da çıkmıyordu zaten.

Sonuç, Tübitak hep merak edilen bir kurum olduğu için bir şeyler karalamak istedim.

Eyyorlamam bu kadar.

--

--